Müzayedemizde komisyon oranımız %20'dir.
Müzayedemiz 09 Nisan 2023, Pazar günü saat 13.02'den itibaren canlı olarak yayınlanacaktır. Canlı müzayede dahilinde lotlar sırasıyla satışa çıkacak ve ekranda kalma süresi 20 saniye olacaktır. İlgili lota bu süre içinde pey verilmesi halinde ekranda kalma süresi 20 saniye daha uzayacaktır.
Müzayedemizde yer alan kitapları galerimizi ziyaret ederek inceleyebilirsiniz.
Ödeme süremiz müzayede bitiminden sonra 7 (yedi) iş günüdür. Kargolarınız ise ödemeler itibariyle bir hafta içinde alıcı ödemeli olarak anlaşmalı olduğumuz kargo şirketine teslim edilmektedir.
İlgilendiğiniz kitaplarla ilgili +90 537 466 20 14 numaralı telefondan bilgi alabilirsiniz
Siyah Kalem: Bozkır Rüzgarı
Metin: Mazhar İpşiroğlu, Ada Yayınları, 1985, Hardcover, 54 Sayfa
İstanbul Panorama - Arif Aşçı
Hardcover, 34 x 49 cm, 183 Sayfa
Arif Aşçıoğlu'nun fotoğraf serüveni başından beri, "gerçek" hayatların içinde yol alıyor. Bir güzelliğin ya da cazibenin peşinde değil o. Ya da şöyle söylersek daha doğru olacak; bize dayatılan bir güzelliğin ve cazibenin peşinde değil. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir hayat son derece gerçek bir hayat, gerçek bir şehir onun için yeterli.Bu kitapla onun panoramik siyah-beyazlarının kadrajından görüyoruz İstanbul denen şehri. Arif Aşçı İstanbul'un daha ziyade civcivli karmaşasını, bazen baş döndüren bazen de insana neşe veren eski merkezini olduğu kadar, merkezinden uzakta süregiden ağrılı yanlarını, ya da ıssızlaşmış, düşmüş, tökezlemiş bir İstanbul'u da tavaf ediyor.
Fahrelnissa Zeid: Painter of Inner Worlds
Art/Books Yayınları, Hazırlayan, Adila Laidi-Hanieh, Hardcover, 288 Sayfa
Fikret Moualla Catalogue Raısonne
Catalogue Raisonne De L'Oeuvre De, Catalogue Critique par Marc Ottavi et Kerem Topuz, Paris 2009, 544 Sayfa, 28 x 22 x 4 cm ( Fransa'ya yerleşme kararı verinceye değin Türkiye'deki sanat çevrelerince oldukça dışlanan Fikret Mualla, İkinci Dünya Savaşı'ndaönceki ve sonraki yıllarda guajlarını satabilme umuduyla Paris' teki kahve ve bistroların teraslarını dolaşarak bohem bir sanatçı haline gelecekti. Sahip olduğu yadsınamaz yetenek ancak 1967 yılındaki vefatından sonra iyice anlaşılacaktı. Mualla kısa bir süre içerisinde aranılan bir ressam haline geldiğinden ilk bakışta çok basitmiş gibi görünen tarzı nedeniyle onlarca kötü kopyası piyasaya girecek, bazı çevreler, her zaman yaşandığı gibi ressamın bu yeni oluşan kotasından çıkar elde etmeye çalışacaklardır. Marc Ottavi ve Kerem Topuz, bu soluk taklitleri nihai bir biçimde devre dışı bırakmak amacıyla, "Tüm eserleri derlemesinin" bu birinci cildinde, bu sıra dışı sanatçının 2500 gerçek eserini bir araya getirmişlerdir. Bu envanteri kapsamlı bir biçimde tamamlayabilmek için, tüm eklerin ve yeni keşiflerin yer alacağı bir ikinci cildin çalışmasına şimdiden başlanmıştır)
Aivazovsky'nin Resimleri: Işık Su ve Gökyüzü
İnkılap Yayınları, Hardcover, 336 Sayfa
İstanbul'u Dinliyorum Ara Güler
Ara Güler 1950'li yıllardan beri, önce Yeni İstanbul gazetesinin, daha sonra da Time-Life gibi uluslararası magazin dergilerinin muhabiri olarak ilgi duyduğu her şeyi fotoğraflarıyla kaydetti. Ara Güler'in amacı, çektiği fotoğraflarla bir kentin yaşam ritmini ortaya çıkartmak, insanlarını gözlemlemek, bazı sahneler belirleyerek onları fotoğrafa uygun bir kompozisyon haline getirmektir. Onun fotoğraflarında yeni buluşlarla değil, yaşamdan kesitlerle, sanatsal ortamın aşırılıklarıyla değil, gerçek yaşama ait, saymakla bitmeyen çeşitlilikteki sahnelerle karşılaşırız. Ara Güler'in fotoğraflarındaki estetik, onun insanı doğrudan ve gerçekte var olan çevresi içinde anlamasından kaynaklanmaktadır. Fotoğraflarında bu dünyaya ait hiçbir şey, örneğin Oscar Wilde'ın şiirlerinde olduğu gibi, ince ve zarif bir biçimde yansıtılmaz.
Auguste Racinet. The Costume History
Taschen Yayınları, Hazırlayan: Francoise Tetart-Vittu, 38 x 25 cm, Hardcover, 636 Sayfa
Diamonds The Queen's Collection
Royal Collection Yayınları, Hardcover, 120 Sayfa
İmparatorluğun Meşalesi
İmparatorluğun Meşalesi, İsveç elçisinin tercümanlığından İsveç’in İstanbul elçiliğine kadar yükselebilmiş Mouradgea’yı anlatıyor. Bu diplomasi adamı, sebebi tam olarak bilinmemekle beraber Osmanlı’nın istenmeyen adam ilan edip sınır dışı ettiği ilk diplomat. Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal tarihi bakımından en önemli kaynaklardan biri sayılan bu başyapıtın en önemli özelliklerinden biri de dönemin tanınmış Fransız sanatçılarına yaptırılan 233 gravürle zenginleştirilmiş olması. Son dönemde yayımlanmış en görkemli kitap diyebiliriz.
Yapı Kredi Yayınları, Hardcover, 220 Sayfa
Topkapı A Palace Of Felicity
Metin: F. Çağman,E. Yenal, R. Bragne, Ertuğ & Kölük, 1991, 38 x 27 cm
Glass From Islamic Lands: The al-Sabah Collection
Thames & Hudson Yayınları, 352 Sayfa
Palaces of Music
Opera Houses of Europe (Müzik Sarayları-Avrupa’nın Operaları)
Metinler: Michael Forsyth
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
42.5x34.5 cm, 97, [4] renkli levha,
256s. Kumaş kaplı, özel kutu içinde
Avrupa’nın 26 önemli opera binasının Ahmet Ertuğ tarafından çekilmiş muhteşem fotoğraflarını içeren kitap, klasik, barok ve rokoko mimari üslubunda yapılmış ve günümüze tüm ihtişamıyla gelebilmiş tiyatro binaları ile başlıyor. Burada, sonraki dönem tiyatrolarına model olacak olan, mimar Palladio’nun İtalya Vicenza’da yaptığı olağanüstü Teatro Olimpico’dan, Stokholm’daki Drottningholm Sarayı Tiyatrosu, Almanya’nın Bayreuth kentinde bulunan Margrave operası ve Napoli’deki San Carlo’ya uzanan yapıtlar yer alıyor.
On dokuzuncu yüzyıla ait büyük opera yapıları arasında Paris Operası (Palais Garnier), Venedik’teki yeniden yapılmış olan La Fenice Tiyatrosu ve Prag Devlet Opera binaları yer alıyor. Son olarak kitap dünyanın önde gelen mimarları tarafından yapılan, Valencia, Lyon ve Oslo’daki yeni mimari başyapıtlara odaklanıyor.
Ahmet Ertuğ’un muhteşem fotoğraflarına eşlik eden metinlerinde Michael Forsyth, kitapta yer alan her opera binasının mimari özelliklerinin yanı sıra, toplumsal yaşam ve müzik tarihi içindeki yerlerine değiniyor.
Forsyth, kitabın sunuş bölümünde operanın yükselişini, operaların mimari gelişimini anlatıyor ve değişik ülkelerin ya da dönemlerin değişen ihtiyaçlarına göre opera binalarının akustik düzenlerindeki değişimleri ortaya koyuyor.
Fotoğrafa başlamadan önce Londra’da mimarlık eğitimi alan Ahmet Ertuğ’un yapıtları derin ve meditatif bir enerjiyi ortaya çıkarırken izleyeni konularının entelektüel yanının içine çekiyor. Paris, New York, Londra ve Viyana’da büyük sergiler açan sanatçının Aya Sofya Müzesi’nde ve Viyana’da Ephesos Müzesi’nde de daimi sergileri bulunuyor.
Kitabın metinlerini yazan mimar ve tarihçi Michael Forsyth, aynı zamanda ödüllü ve birçok dile çevrilmiş olan Buildings for Music: the Architect, the Musician and the Listener from the seventeenth century to the present day (Müzik için yapılmış binalar: on yedinci yüzyıldan günümüze mimar, müzisyen ve dinleyici) adlı kitabın da yazarı.
Temples of Knowledge
Historical Libraries of the Western World (Bilgelik Mabetleri: Batı Dünyasının Kütüphaneleri)
Metinler: Friedrich Krinzinger ve Thierry Grillet
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
İngilizce
42,5x34,5 cm
216 sayfa (100 renkli levha)
Kumaş kaplı; özel kutu içinde.
Bu kitap, fotoğraf sanatçısı Ahmet Ertuğ’un gözünden ve yapıta konu kurumlarda çalışanların kaleminden Avrupa’nın belli başlı kütüphanelerinin dünyasına görsel bir yolculuk vaat ediyor. Kitapta, aralarında Barok dönem manastırları, krallıklara bağlı kurumlar ve 19. yüzyıla ait halk yapılarının da bulunduğu, otuz benzersiz ve ihtişamlı kütüphane yer alıyor. Metinde, kütüphanelerin antik dönemden başlayıp 19. yüzyıla uzanan süreçte gelişimi ele alınıyor. Kütüphanelerin, çağlar boyunca, barış ve huzurun mabetleri, insanların okuma, araştırma ya da yalnızca düşüncelere dalıp zihin dinginliğine ulaşma amacıyla yöneldikleri birer sığınak olarak işlevinden de söz ediliyor. Manastırlara bağlı kütüphanelerin çoğu, dönemlerinin dini görüşlerini ifade eden zengin ve dekoratif süslemelerle (heykel, alçı işleri, freskler) bezeli. Kitapta bu ikonografik öğeler de çizimlerle gösterilip irdelenerek esere tarihsel bir perspektif de kazandırılmış. Batı dünyasının kütüphanelerini tüm görkemiyle yansıtan Bilgelik Mabetleri: Batı Dünyasının Kütüphaneleri, uzmanlar tarafından kaleme alınmış yazılarla bu mekânların tarihçelerine de yer veriyor.
Büyük formatlı makineyle çekilen görüntüler Ahmet Ertuğ’un bakışını yansıtırken okuyucuyu da bu eski kütüphanelerin içinde bir yolculuğa davet ediyor. Kitapta kütüphanelerin tarihsel gelişimini anlatan metin Friedrich Krinsinger’e, tematik sunuş metni de Thierry Grillet’ye ait.
Chora The Scrool Of Heaven
Chora Manastırı’nın kilisesi olan ve bugün Kariye Müzesi olarak bilinen bu yapı, 1300’lü yıllarda yapıldığı belirtilen mozaik ve “parekklesion” bölümündeki fresko duvar resimleri nedeniyle Bizans sanatının en üst düzey yapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. Kariye freskolarında erişilen seviye, İtalya’da Giotto ile başlayan Rönesans akımının paralelinde, Bizans’ta da yeni bir sanat anlayışını müjdeler. Bu mücevher nitelikli yapının tüm ayrıntılarını bilimsel bir kurgu ile okuyucuya sunan kitabın metinleri, Bizans sanat tarihinin en saygın ismi Cyril Mango’ya, fotoğraflar da konusunda uluslararası düzeyde tanınan mimar Ahmet Ertuğ’a ait. Kitabın fotoğrafları, 2002 yılında Paris’te Uluslararası Bizans Kongresi’nde sergilenmiş ve büyük yankı uyandırmıştı. Aynı sergi Ağustos 2003’te Tokyo’da Japan Foundation’da ve Mayıs 2004’de New York Art Institute’ta tekrarlandı. Bu eser, okuyucusuna, Bizans sanatının Kariye Müzesi’nde bugüne kadar gözle görülemeyen en ince detaylarını Ahmet Ertuğ’un objektifinden olağanüstü bir baskı kalitesiyle sunuyor.
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ , Metin: Cyril Mango, 30x41 cm, 257 sayfa (107 levha), Özel kutu içinde
Sculptured For Eternity
Dünyanın en önemli arkeoloji koleksiyonlarından birini barındıran İstanbul Arkeoloji Müzeleri Helenistik, Roma ve Bizans dönemi heykel koleksiyonlarını konu alan bu görkemli kitabın metinleri Oxford Üniversitesi arkeoloji profesörlerinden R.R.R. Smith ve müze uzmanlarının katkısıyla hazırlandı. Tüm fotoğraflarını Ahmet Ertuğ’un çektiği kitapta İskender lahdi, Sidamara lahdi ve Lycian lahdi gibi eserlerin olağanüstü panoramik görüntüleri yer alıyor. Fotoğraflar ve heykellerin faksimilleri 2002 yılı Ağustos-Eylül aylarında Paris’te Louvre Müzesi Tuileries Bahçeleri’nde sergilendi ve yaklaşık 50.000 kişi tarafından izlendi.
Hazırlayan: R.R.R.Smith, Hardcover ve Özel Kutusunda, 30 x 41 cm, 365 Sayfa
Afrodisyas: Roma Dönemi Anadolu’sunda Kent ve Heykel
Metinler: R.R.R. Smith, Julia Lenagham
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
İngilizce, 47,8x35 cm
240 sayfa (175 renkli resim), İsviçre’de lüks Japon bezine basılıp ciltlenmiş; özel kutu içindedir.
Afrodisyas, Batı Anadolu’da Romalılara ait bağımsız ve özerk bir kentti. Tanınırlığını sağlayan zenginliklerin başında bağlı olduğu tanrıça Afrodit’in mabedi ve mermer heykeltıraşlarının çalışmaları yer alır. Kent halkı erken ve orta Roma İmparatorluğu döneminde (İS 1. ve 2. yüzyıllar) kalkınmış, inşa edilen mermer binalar yöreyi, dönemin koşulları açısından bakıldığında, gerçek bir kente dönüştürmüştür. Afrodisyas, Yunan ve Roma kültürleri arasında etkileşim, imparatorluğun işleyişi, dini uzlaşmazlıklar ve antik dönemden ortaçağa geçiş dönemine ışık tutar. Afrodisyaslı heykeltıraşların Tivoli’deki Hadrian Villası gibi prestijli işleri için yurtdışından siparişler aldığını da biliyoruz.
Gün ışığına çıkarılan heykeller son derece zengin ve çeşitli: Tanrılar, kahramanlar, imparatorlar, hayırseverler, filozoflar ve atletlerin heykellerinin yanı sıra mitolojik gruplar, dekoratif figürler, süslemeli ve figürlü rölyefler de bulunuyor. Bu eserlerin bir kısmı Roma sanatının dönüm noktalarını işaret ediyor. Kentin heykel üretimi bu alanda benzersiz bir öneme sahip. Afrodisyas’ın mimarisi, izleyen dönem klasik sanatına dair başka hiçbir yörede rastlanamayacak kadar canlı ve eksiksiz bir portre sunar.
Ancient Theaters of Anatolia
Metin: R.R.R. Smith
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
Ertuğ & Kocabıyık, 2014
İngilizce, 35x48 cm
208 sayfa (174 renkli levha)
İpek kumaş ciltli; özel kutu içinde
Ertuğ & Kocabıyık Yayınları’nın son kitabı Ancient Theaters of Anatolia, diğer pek çok yayınındaki gibi Oxford Üniversitesi’nde Klasik Arkeoloji profesörü ve Türkiye’deki Aphrodisias kazılarının başkanı olan R.R.R. Smith’in metinleri ve Ahmet Ertuğ’un fotoğraflarından oluşuyor. Kitabın muhteşem fotoğrafları 8x10” büyük formatlı bir makine ile çekilmiş ve son derece iyi korunmuş bu tiyatroları benzersiz detaylarıyla ortaya koyuyor.
Kitap antik dönemde tiyatroya dair bir girişle açılıyor ve sonra sırasıyla bu olağanüstü yapıları tanıtıyor. Bu yayın belki de ilk kez Anadolu’daki eşsiz tiyatro yapıları mirası için bu düzeyde bir akademik ve fotografik dokümantasyon sunuyor. Yatay formatta 205 sayfadan oluşan kitaptaki 174 renkli levha hem detaylara hem panoramik görüntülere yer veriyor. Tiyatroları süsleyen mükemmel işçilikli heykeller ve freskler de kitapta ayrı bir yere sahip.
MS 2. yüzyılda, Roma iktidarı altında hüküm süren barış ortamının doruk noktasında olunan bir dönemde, Akdeniz’in çevresindeki önemli kentlerin hepsinde bir tiyatro binası bulunuyordu. Çoğu 2. yüzyıldaki formlarını koruyan bu binalar Helenistik dönemde bazı değişimler geçirmiş, eklemeler yapılmıştı. Kentlerdeki en büyük ve çevreye en hâkim yapılan olan tiyatroların kapasiteleri 2 bin kişiden 20 bin kişiye çıkabiliyordu ve çoğunun kent silueti içinde son derece görünür anıtsal büyüklükte sahne arkası yapıları vardı. Dış yüzeyde ağırbaşlı taş süslemeler, iç mekânda sıralar halinde ihtişamlı sütunlar dikkat çekiyordu. Bunların çoğu şaşırtıcı bir şekilde iyi korunmuştur.
Tiyatro hem kurum hem de bina olarak iki anlama sahiptir. Dram, bugün bildiğimiz anlamdaki binaya kavuşmadan çok önce ortaya çıkmış ve tiyatro olarak kabul edilmişti. Dionysos onuruna gerçekleştirilen dini festivallerdeki koral performanslardan doğup sahnelenen tragedya ve komedya aracısına dönüşmüştü. Dramatik oyunlar önce kent meclisi, daha sonra da Roma İmparatorluğu’nun yönetimi altındayken, imparator onuruna düzenlenen gladyatör ve vahşi hayvanların kavgalarını içerene arena gösterileriyle birleşti. Tiyatro binaları, yamaçlardaki şekilsiz amfiteatrlardan, Yunanlar döneminde düzgün bir mimariye sahip, tasarlanmış yapılara, Romalılar zamanında da yepyeni, entegre bir bütüne dönüştüler. Geleneksel Helenistik tasarımı ile yeni Roma usulü tasarımın birleşimi, Anadolu’da MS 1. ve 2. yüzyıllardaki Tiyatro binalarının ana öğelerini oluşturur. Bu kitaptaki tiyatroların büyük bir kısmı, çoğunlukla da uzak bölgelerde (Sagalassos, Selge, Termessos) kalanlar, antik dönemin sonunda terk edildikleri şekilde kalmıştır. Sahne binası çökmüş, oditoryum korunmuş, bitkiler ve düşen taşlar zeminleri kaplamıştır. Bunlar antik dönemin köklü tiyatro kültürü ve eski bina yapım tekniklerinin sağladığı dayanıklılığın kanıtı olan benzersiz kalıntılardır.
Tiyatro, Roma İmparatorluğu döneminde, Anadolu’nun zengin kentleri başta olmak üzere doğu yörelerinin en parlak kurumları olmuştu. Bugün Türkiye’de yüzü aşkın eski tiyatro bulunuyor. Coğrafyaya dağılımları da Roma döneminde kentleşme modelinin izini takip ediyor. Çoğu Ege ve güney sahillerindeki kentlerde bulunuyor ve en iyi durumda olanları Asya ve Likya-Pamphylia yörelerinde. Tiyatro MS 1. ve 2. yüzyıllarda Roma tasarım modeli, değişen işlev ve kent içi rekabete dayalı olarak farklı yollar ve yapım tekniklerinden geçmiştir. İyi tasarımlı Helenistik dönem tiyatrolarına sahip bazı kentler onları korumuş ve sadece sahne kısmında ufak değişiklikler yapmıştır. Priene ve Pergamon (Bergama) bunun iyi örnekleridir.
Domes: A Journey Through European Architectural History
Metin: Michael Forsyth, Robert Ousterhout, Doğan Kuban
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
2012, İngilizce, 35x48 cm
212 sayfa (110 renkli levha)
Dünyaca ünlü mimar-fotoğrafçı Ahmet Ertuğ, büyüleyici güzellikte olduğu kadar önemli de olan son kitabında mimarinin o en belirleyici simgesi olan kubbeleri özüne gidiyor. Bu kitap, göklere açılan gözpenceresi ve devasa küresel kubbesiyle 1. yüzyıldan kalma Roma’daki Pantheon’dan günümüzün en çok ziyaret edilen yeni mimari yapılarından, Norman Foster imzalı Berlin’deki Bundestag’ın çelik ve cam kombinasyonuna uzanan bir yolculuk sunuyor mimarlık tarihi içinde. Yolculuğun ara durakları arasında kubbesine açılmış geçme tonozlarıyla adeta mucizevi bir şekilde uçuyormuş gibi görünen Ayasofya gibi Bizans kubbeleri, ortaçağ, Rönesas ve barok dönemin her biri mimarına binbir teknik bilmece çıkaran zorlu kubbeleri, Brunelleschi’nin Floransa Katedrali, Michelangelo’nun St Peter’i, Sir Christopher Wren’in Londra’daki St Paul Katedrali ve 19. yüzyıl Fransa’sının demir ve cam kubbeleri yer alıyor. Alanında dünya çapında isim yapmış uzmanların kaleme aldığı metinler, bu mimarlık başyapıtlarının ardındaki ilgi çekici ve sıradışı öyküleri anlatırken her birinin yapısal özelliklerini ve Roma’dan bugüne mimarlar ve zanaatkârların verdiği kişisel ve toplumsal mücadeleyi de ele alıyor. Kubbeler, diğer mimari öğelerden farklı olarak yapının yönünü, vizyonunu, cennet temsilini, ikonografisini ve akustiğini belirler. Ahmet Ertuğ’un incelikli fotoğrafları, birbirininden büyüleyici ve her biri kendi öyküsüne sahip 27 ünlü kubbeyi olağanüstü bir görsellikle sunuyor.
İsviçre’de basılıp ciltlenmiş; ipek kumaş ciltli ve özel kutu içinde
Sagalassos: City of Water
Metinler: Marc Waelkens, Semra Mägele, Jeroen Poblome
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
2013, İngilizce, 34x47 cm
208 sayfa (99 renkli levha ve planlar)
Almanya’da basılıp İsviçre’de elle ciltlenmiştir
İpek kumaş ciltli; özel kutu içinde.
Türkiye’nin güneyinde, Antalya’nın yaklaşık olarak 150 km kuzeyindeki Ağlasun Dağı’nın eteklerinde, 2045 metre yükseklikte kurulu Sagalassos kenti eski Psidya bölgesinin bir parçasıydı ve konumu nedeniyle doğal koruma koşullarına sahipti. Yüksek rakımlı bu bölge doğal su kaynaklarının bolluğu dolayısıyla da ideal bir yerleşim merkeziydi. İlk yerleşimin MÖ 5. yüzyılda başladığı tahmin edilen kent tarihi kaynaklarda ilk olarak MÖ 333’te Sagalassosluları yenen Büyük İskender’in seferi kapsamında geçer. Kent, özellikle MS 2. yüzyılda İmparator Hadrian’ın kenti imparatorluğun dini merkezi olarak seçmesi dolayısıyla önceden görülmemiş bir gelişim dönemi yaşamıştır.
Modern çağda 1706’da Fransız bir gezgin tarafından keşfedilen Sagalassos’u 18. ve 19. yüzyıllarda bir dizi batılı kâşif ziyaret etmiştir. 1987’de başlayan keşif kazıları 1993’te Belçikalı arkeolog Marc Waelkens yönetiminde tam teşekkülü bir kazı çalışmasına dönüşmüştür. Yirmi yılın sonunda elde edilen bulgular, kentin sadece Psidya’nın değil, Küçük Asya’nın da en önemli yerleşim birimlerinden biri olduğunu ortaya koymuştur. Kentin muhteşem bir altyapısı bulunuyordu: bitmemiş ama devasa ölçülerde bir amfiteatr, bir stadyum, bir kütüphane, pagan tanrılar ve imparatorluğun inanacına adanmış tapınaklar, ticari ve tören amaçlı büyük kamusal alanlar ve meskenler... Kent heykeltıraşlar, mimarlar ve çanak çömlek yapımcıları gibi sanatçı bir topluluk için de çekim merkeziydi. Önemli bir mermer çıkarma bölgesi olan Dokimeion’un temsilcilerinin de aralarında bulunduğu heykeltıraşlar kentin öde gelen hayırseverlerinin, inanılan tanrıların ve imparatorluk ailesinin portrelerini ve birçok mezarın heykellerini yapıyor; mimarlar ve mimari heykeltıraşlar güzellik, ihtişam ve detayları açısından Efes gibi çok daha fazla bilinen kentlerdekilerle yarışacak yapılar inşa ediyor; çanak çömlek ustaları da civardaki kil yataklarından yararlanarak önemli bir ihracat kalemi olan seramik eşyalar imal ediyordu. Kazılar, kentin Geç Antik dönem ve sonrasındaki tarihine de ışık tutarak birçok depreme rağmen Sagalassos’un MS 11. yüzyıla kadar kullanıldığını ve Hıristiyan bir kente dönüştüğünü ortaya koymuştur.
Sagalassos: City of Water bir kısmı yeniden yapılan mimari başyapıtlara ve heykeltıraşlık mucizelerine odaklanıyor. Ahmet Ertuğ’un birbirinden güzel 99 levhasının yer aldığı kitap yerleşimin eski tarihi, mimarisi, heykeltıraşlık hazineleri ve çanak çömleklerinin yanı sıra modern çağda keşfi ve izleyen dönemdeki kazılara da yer veriyor. Alanının önde gelen bilimadamlarının kaleme aldığı metinler hem profesyonellere hem de meraklı okuyucuya hitap ediyor. Kentin nefes kesen panoramik görüntülerinden heykellerin en ince ayrıntılarına uzanan muhteşem fotoğraflar da Sagalassos’un Küçük Asya’nın en önemli biri olduğu savını destekliyor.
Gods of Nemrud
The Royal Sanctuary of Antiochos I & the Kingdom of Commagene
Metin: R.R.R.Smith
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
34x47 cm ölçülerindeki yatay formatlı kitap 196 sayfa, 95 renkli levha ve 37 çizimden oluşuyor.
Gods of Nemrud Almanya’da basıldı; İsviçre’de özel cilt bezi ile kaplandı ve kutu içinde sunuluyor.
Kommagene Krallığı’nın MÖ 1. yüzyıl döneminden son derece zengin bir arkeolojik malzeme günümüze ulaşabilmiştir. I. Antiochos’un hüküm sürdüğü bu döneme ait bulgular antik dönemde din ve sanatla ilgili çalışmalar için son derece değerli veriler sağlar. Bu malzemelerin arasında anıtsal heykeller, büstler, rölyefler ve kral ile onun tanrıları hakkında çok miktarda yazıt yer alır. Anıtlar hem sayıca hayli fazladır hem de tarihlenip tanımlanmış olmaları itibarıyla büyük önem taşırlar.
Metinler ve imgeler eski bir kültürün tarihi ve köklerine inmek açısından bulunmaz bir fırsat sunar. Kommagene Kralı I. Antichos (MÖ 69–36 civarı) Suriye ile Doğu Anadolu’da Helenistik monarşinin sonlarına ve Roma hükümranlığının başlangıcına denk gelir. R.R.R. Smith’in yazdığı akademik metin Antiochos’un krallığının coğrafi ve siyasi tarihini aydınlatırken, yazıtlardan öğrenilebildiği kadarıyla tapınakları ve inançlarını da irdeliyor. Ahmet Ertuğ’un muhteşem fotoğrafları Nemrut Dağı ve Arsameia’nın en iyi korunmuş heykellerini tüm güzelliğiyle gözler önüne sererken, bu sıradışı anıtların özgün karakteri ve yarattığı etkiyi yeni bir bakışla ele alıyor.
Antiochos’un krallığı Fırat tarafında Zeugma’ya kadar uzanıyordu ve bu zengin Roma sınır kentinin izleyen dönem tarihi ve arkeolojisi de kitapta yer alıyor. 1990’lardaki kurtarma kazılarında Zeugma’daki evlerde ortaya çıkarılan inanılmaz güzellikteki büyük mozaikler, mitoloji, alegori, fantastik deniz öykülerinin tasvirleriyle Helenistik yer mozaikleri geleneğini sürdürüyor ve geç Helenistik dönem ile geç Antik dönem arasında MS 2. yüzyılın mozaik resimlerindeki eksik halkayı tamamlıyor. Son derece kaliteli bir baskıya sahip kitapta yer alan fotoğraflar okuyucuyu Doğu ile Batı arasında bir köprünün üstüne kurulmuş antik bir dünyanın pek de bilinmedik ve muhteşem bir yüzüyle tanıştıracak.
Kitaptaki fotoğraflar özel mürekkeplerle basılmış ve tüm renk ayrımı ve kontrol baskılar Ahmet Ertuğ’un dijital karanlık odasında gerçekleştirilmiş.
Ephesos: Aerchitecture, Monuments & Sculpture
Architecture, Monuments & Sculpture (Efes: Mimarlık, Anıtlar ve Heykel)
Metinler: Prof. Friedrich Krinzinger ile kazı ve bulgulardan sorumlu arkeologlar heyeti
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
İngilizce
47.8x35 cm
240 sayfa (34 adet renkli panoramik levha, 109 adet renkli levha)
Baskısı ve cilt İsviçre’de gerçekleşmiştir.
Japonya’da özel olarak imal edilmiş bir cilt kumaşı ile elde kaplanmış; özel kutu içinde.
Ege bölgesinin olağanüstü yerleşimlerinden biri olan Efes antik kenti, muhteşem bir medeniyet seviyesinin beşiği olmuştur. Bölgedeki insan yerleşimlerinin geçmişi neolitik döneme (İÖ 6000) kadar uzanmakta. Kent uzun yıllara dayanan tarihi sürecinde birçok defa kurulmuş, yok edilmiş ve tekrar inşa edilmiştir. Efes 11. yüzyılda küçük bir köy boyutuna inmiş ve yerleşim 15. yüzyılda terk edilmiştir. 19. yüzyılda başlayan sistematik arkeolojik kazılar günümüzde hala sürüyor. Son zamanlarda Efes’te ortaya çıkan en önemli buluntular arasında Yamaç Evleri yer alıyor.
Ertuğ & Kocabıyık, Efes antik kenti ile ilgili bir sanat kitabı gerçekleştirmeye karar verdiğinde, bu sit alanında 1954 yılından beri kazı, restorasyon ve rekonstrüksiyonları yapan Avusturya Arkeoloji Enstitüsü uzmanları ile işbirliği yaptı.
Efes kazıları başkanı Prof. Friedrich Krinzinger’in genel editörlüğünü yaptığı kitabın bilimsel metinleri Efes’in arkeolojik kazıları ve araştırmalarından sorumlu olan uzmanlar tarafından yazıldı. Selçuk Efes Müzesi, İzmir Arkeoloji Müzesi ve Viyana’da bulunan Efes Müzesi’nde sergilenen arkeolojik eserler Ahmet Ertuğ tarafından fotoğraflandı.
Panoramic Lanscapes Of Cappadocia
Kapadokya’dan Panoramik Görüntüler
Metin: Catherine Jolivet-Lévy
Fotoğraflar: Ahmet Ertuğ
İngilizce
48x36,5 cm
292 sayfa (30’u panoramik 62 renkli levha, 18 çizim)
Ertuğ & Kocabıyık tarafından yayımlanan Kapadokya ile ilgili bu kitap okuyucuyu bölgenin olağanüstü topoğrafyasında Ahmet Ertuğ’un panoramik fotoğrafları ile bugüne kadar hiç yapılmamış bir gezintiye çıkarıyor.
Geçmiş dönemlerde adını geniş bir bölgeye vermiş olan Kapadokya, günümüzde ise volkanik oluşumla meydana gelmiş bu çok özel yörenin adı. İnsan eli ile oyulmuş olan kayalar ve bu olağanüstü doğal oluşum, sınırları sonsuzluğu zorlayan anıtsal bir topoğrafya oluşturuyor. Sayısız medeniyet bu bölgede izlerini bırakmış; her biri kayaları oyarak evler, mezarlar ve mabetler yaratmış; bu doğa harikasını bozmadan onunla uyum içinde dünyada benzeri olmayan bir peyzaj oluşturarak, bizlere bu yöreyi bir kültür mirası olarak bırakmıştır.
Kapadokya, ilk defa bu kapsamda bir kitap ve panoramik fotoğraflarla tanıtılıyor. Kitabın metinlerini yazan Catherine Jolivet-Lévy yörenin arkeolojisi ve ortaçağ sanatı ile ilgili en saygın araştırmacılardan biri.
Kitapta katlanarak yer alan panoramik fotoğraflar açıldığı zaman 36x156 cm boyutuna ulaşıyor. Bu resimler, okuyucuya tek parça halinde ulaşaabilmesi için resmin üzerine dikiş yapılmadan, elle kitabın sırtına yapıştırılmış.
Troy Myth And Reality
Thames & Hudson Yayınları, Hazırlayan: Alexandra Villing, 312 Sayfa
The Ottoman Empire: The Classical Age 1300-1600
W&A Yayınları, Hazırlayan: Halil İnalcık, 272 Sayfa
İstanbul Apartmanları: Hikayeleri ve Anıları İle Beyoğlu
Fabrika Yayıncılık, Hazırlayan: Turan Farajova ve Serdar Kılıç, 224 Sayfa
The Ottomans A Cultural Legacy
Thames & Hudson Yayınları, Hardcover, 288 Sayfa